ELE
GECMEZ
ISTEDIGIN
UGRUNA
SAVAS
VERMEDIYSEN...
Hayyam'dan..
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin;
Şimdi: Çekil önümden diye ferman edersin
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez,
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?
Sevdiğim laflar
'İnsanların ölmesi ile yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmezse, insanların gülmesi ile de yaşamın ciddiliği değişmez.'
Bernard Shaw
'Kurbağa gökyüzünü, kuyunun ağzı kadar sanır.'
Çin Atasözü
'Kavramak için görmek, görmek için de dikkatle bakmak gerek.'
Pitigrilli
Dinlemeyi öğrenirsen, kötü konuşmalardan bile yararlanabilirsin.
Plutarch
'Çocukluk saflığını kaybetmeyen adama büyük adam denir.'
Mencius
'Geleceği hiç düşünme, ansızın geliverir.'
Albert Einstein
***********************************
TUĞBA’yı biliyorsunuz.
Daha doğrusu gazete ve TV’lerde yer alan boşanma haberi ve boşanma karşılığı istenen 15 milyon lira civarındaki gayrimenkul, tazminat ve nafaka nedeniyle, herkes öğrendi.
BODRUM’DAKİ VİLLA
Mehmet Ali Erbil, Akşam Gazetesi’nden Barış Kocaoğlu’na yaptığı açıklamada; “Evli olduğu dönemde, Bodrum’da 1.5 milyon lira değerindeki villayı, Tuğba’nın üzerine yaptığını” belirtmiş.
Mehmet Ali, bu açıklamasıyla Tuğba’yı vergicilerle karşı karşıya getirdi.
Nedenine gelince, eşinin üzerine yaptığı villa “Veraset ve İntikal Vergisi”ne tabi.
Tuğba’nın beyanname verip, 150 bin lira vergi ödemesi gerekiyordu.
Mehmet Ali’nin bu açıklamasından sonra, Maliyeciler yakında Tuğba’nın kapısını çalabilir...
DİĞERLERİ
Boşanma koşulu karşılığı tazminat olarak verilen mal ve paraya gelince, burada “ivazlı bir intikal” söz konusu olduğu için veraset ve intikal vergisi ödenmez.
Nafakalar da tutarı ne olursa olsun, gelir vergisine tabi değil.
Özetle Tuğba Hanım, boşanma karşılığı tazminat olarak talep ettiği 15 milyon liralık gayrimenkul ve paranın, tamamını ya da bir kısmını aldığında vergi ödemeyecek.
BİLMEYENLER için anlatalım
. Nasreddin Hoca, 9 yumurtayı 1 akçeye alıp, 10 yumurtayı 1 akçeye satarmış. Bunu gören biri sorduğunda, şu yanıtı almış;
"Dostlar alış-verişte görsün."
Bugünkü konumuz da Nasreddin Hoca fıkrası gibi...
İLGİNÇ BİR UYGULAMA
Hazine Müsteşarlığı, "Hazine Uzman Yardımcılığı" sınavı için, Gazi Üniversitesi'nden bir öğretim üyesine soru hazırlattırıyor. Ardından, soru hazırlama ve cevap kağıdı değerlendirme bedeli olarak, aynı öğretim üyesine haziran ayında, KDV dahil 1.150 TL tahakkuk ettiriliyor.
Buraya kadar iyi. Bakın bundan sonra ne oluyor?
1.150 TL üzerinden, yüzde 15 gelir vergisi kesiliyor.
Kalan tutarın yüzde 45'ini üniversite döner sermayesi alıyor.
Kalan 500 TL'de öğretim üyesine ödeniyor.
BİTMEDİ DEVAMI VAR
Ardından aynı öğretim üyesine deniliyor ki:
"Sen ek ödeme alıyorsun. O nedenle, aldığın 500 TL'yi de maaşından keseceğiz. Bu kesinti Maliye Bakanlığı'nın genelgesi uyarınca soru hazırlayan tüm öğretim üyelerine uygulanıyor."
Öğretim üyesi arkadaş da soruyor; "Aldığım paranın tamamı o kesintisi, bu kesintisi vs. derken buharlaştı gitti. Şimdi... soru hazırlama ve kağıtları okumak için harcadığım zaman ve emek de Nasreddin Hoca'nın yumurta satışı gibi mi oldu?"
Hani, Anayasa'nın 18. maddesine göre angarya yasaktı?
**********************
Kadınla erkeğin düşünce farkı
Kadın: Söz vermişti bugün benimle olacaktı. Başına bir şey mi geldi acaba?
Erkek: Ya bundan daha kurtulamadım, bi de git şimdi öbür kızla uğraş.
Kadın: Aslında hiç belli etmiyor ama benden çok hoşlanıyor.
Erkek: Bana bağlanırsa vay halime. Hiç uğraşamam valla.
Kaygının başlangıcı
Kadın, nikâha kadar kaygılı gibidir.
Erkeğin kaygıları ise nikâhtan sonra başlar.
Fişini göster
VERGİ denetimi sırasında maliyeciler, 19-20 yaşlarındaki genç delikanlıya kimliklerini gösterip, elindeki poşete bakarak, ne aldığını sorarlar.
- Elektrikli ısıtıcı.
- Fişini görebilir miyiz?
Delikanlı gayet sempatik tavırla, “tabii” deyip paketi açtıktan sonra, elektrik fişini gösterip “Kullanma kılavuzunu da ister misiniz abla” der gülümseyerek...
(Fıkra Gibi, İzmirli Vergicilerin Sıra Dışı Meslek Anıları, İzmir 2009,s.24)
Evlilik danışmanı
KARI-koca 20 yıllık evliliklerinde sorun yaşamaya başlayınca, kendilerini bir evlilik danışmanının önünde bulmuşlardı. Danışman, problemin ne olduğunu sorar sormaz kadın hepsini, ama hepsini eksiksiz saydı. Kocasının ona ilgisizliğini, soğuk davranışlarını, umursamazlığını, yabancılaşmasını, yalnızlığını, aralarındaki ilişkinin bittiğini, duygusal ihtiyaçlarının artık karşılanmadığını ve evliliklerinin kavram itibariyle boş ve anlamsız bir beraberlik haline geldiğini, anlattı da anlattı...
Danışman birden ayağa kalktı, kadını da ayağa kaldırdı, arzu ve şehvet ile saldırırcasına sarılıp uzuun uzun öptü. Koca olanı biteni dikkatle ama karşı çıkmadan izlemişti.
Danışman masasına geçti ve kocaya dönerek:
- Bak, karının ihtiyacı tam olarak bu işte!! Bunu hiç değilse haftada üç kez yapabilecek misin?
Adam, azıcık düşündükten sonra:
- Bak, Doktor!.. Hadi pazartesi ile çarşamba sana getireyim ama çuma getiremem, arkadaşlarla maçım var!..
(
Kibar adam
Son derece kibar bir adam, asil ancak çok soğuk tavırlı karısıyla yataktaydı. Bir ara sordu; “Canını mı yaktım sevgili karıcığım?”
“Hayır” dedi kadın, buz gibi bir sesle; “Neden sordun ki?”
“Hiiç” dedi adam, “Kımıldadın da!..”
Hangisi şanslı
Genç kız falcıya;
- İki delikanlı birden bana âşık ve evlenmek istiyorlar. Birinin adı Kerem, diğerinin ki de Arda. Bunlardan acaba hangisi şanslı?
Falcı önce “Kerem seninle evlenecek” demiş ve ardından da eklemiş:
- Şanslı olan ise Arda...
Evlilik
İnsan aklını yitirince evlenir, sabrını yitirince boşanır.
F. Gonzaga
BAAKİYE
Yıllar önce Ankara Hukuk Fakültesi’nde, Doç. Dr. Mukbil ÖZYÖRÜK, öğrenciye sözlü sınavda “Milli bakiye sistemi”ni sorar. Öğrenci:
- Milli Baakiye...
diyerek sorulan soruyu cevaplandırmaya başlayınca, Hoca müdahale eder:
- Kızım onu sormadım
- Hayır hocam, milli baakiyeyi sordunuz.
- Evladım “baakiye” kadın adı. Ben baakiyenin milli olanını duymadım diyerek öğrenciye bakiye kelimenin doğru söylenişini anlatmaya çalışır.
(
Yaşlı erkekler
Erkekler yaşlandıklarında dahi çapkınlıktan vazgeçmez ve kadın peşinde koşarlar.
Hatta bazıları neden koştuğunu bile hatırlamazmış!
11 futbolcu
1994 Dünya Kupası’nda, Bulgaristan futbol takımının 11 oyuncusunun hepsinin isminin sonu “OV” ile bitiyordu.
Hapşırmak
Çok şiddetli hapşırırsanız, kaburgalarınızdan biri kırılabilir. Hapşırmayı engellemeye çalışırsanız, başınızdaki veya boynunuzdaki damarlardan biri yırtılabilir ve ölebilirsiniz.
İkiz değil
Aynı anneden,
Aynı yılda,
Aynı ayda,
Aynı günde,
Bir kız bir de oğlan doğmuş.
Ama çocuklar ikiz değiller!
Bu mümkün mü?
(YANIT : Evet mümkün. Çocuklar üçüz doğan kardeşlerden ikisi.)
PARA
Para hiçbir zaman insanı mutlu etmedi, etmeyecek.
İnsan parası oldukça daha fazlasını ister.
Para, boşluğu doldurmak yerine boşluk yaratır.
Benjamin Franklin
ERKEKLER
?Erkekler limon gibidir. Baktıkça ağzın sulanır, yedikçe miden bulanır...
EN PAHALI METRES
Adamın birine en pahalı metresin tanımını sormuşlar. O da şöyle yanıtlamış:
- En pahalı metres, bir erkeğin nikahlı eşidir. Doğruluğu bilinmez ama alacaklarının ömür boyu ödenmediği kabul edilir.
TEBESSÜM
TİMSAHLAR
Timsahlar daha derine batabilmek için taş yutarlar
98 ve 99 kuruşun para üstü
YABANCI ülkelerde örneğin İngiltere'de alış-veriş yaparken, fiyatı 14.99 sterlin olan gömleğin parasını ödediğinizde, size 1 pence iade ediyorlar.
Türkiye'de alış-veriş yaparken, bakıyorsunuz o malın fiyatı 4.59 ya da 9.99 TL. Parayı ödediğinizde, size 1 kuruş, 2 kuruş gibi iadeler yapılmıyor. İşin doğrusu 1 ve 2 kuruş, hukuken var ama fiilen yok. İşletme açısından da hem bir "pazarlama tekniği" hem de "damlaya damlaya göl olur" atasözü gibi.
İşte size, ilginç bir Türkiye farkı daha...
Baba olmak
Baba olmak zor değildir. Ama babalık etmek zordur. (Wilhelm Busch)
Doğmasına neden olan değil, yetiştirendir baba. (İncil)
Babalar, çocuğunuza biraz sevgi verin. O size çok daha fazlasını verecektir. (John Ruskin)
Baba olmak, babalık etmekten daha kolaydır. (Kent Nerburn)
Kız çocukları babalar ve anneler
BABALAR, kız çocuklarının dünyasında çok özeldir.
Evlenecekleri erkeği bile babalarına benzer özellikler taşıdıkları için seçerlermiş.
Annelerin de düğünde ağlamaları bu yüzdenmiş!..
İdeal kadın
İDEAL kadın, genç bir adama kendini olgun hissettirir. Yaşlı adama genç.
Orta yaşlı adama ise, tam kendisi olduğu duygusunu verir.
Ne yazık ki ben ömrüm boyunca ideal kadına rastlamadım.Cary Grant
Erkeklerde başarı karnesi
4 yaşında başarıpantolonuna işememektir
12 yaşında başarıarkadaş bulabilmektir
16 yaşında başarıaraba kullanabilmektir
20 yaşında başarıseks yapabilmektir
35 yaşında başarıpara kazanabilmektir
50 yaşında başarıpara kazanabilmektir
60 yaşında başarıseks yapabilmektir
70 yaşında başarıaraba kullanabilmektir
75 yaşında başarıarkadaş bulabilmektir
80 yaşında başarıpantolonuna işememektir
Kadınlar için cep telefonu
ÜNLÜ bir elektronik firması kadınlar için kolye şeklinde bir cep telefonunu piyasaya sürmüş... Gördünüz mü?
İnce şık bir zincirin ucunda boyunlarına takıyorlar ve kadınların göğüslerinin arasında duruyorlar. Bu yeni icatla ilgili kadınların tek şikayeti telefon çalınca orada bulunan erkeklerin tamamının "Ben bakarım" diye saldırmaları...
Günün Sözü
Bir babanın evladına bırakabileceği en iyi miras, iyi bir "ad"dır.
William Hamilton
**************************************
Emre Aydin-Bu Yagmurlar-2010
http://hotfile.com/dl/35002346/26d4f81/Emre_Aydae_n_-_Bu_Yaae_murlar_201-.mp3.html
**************************************
Feridun Düzağaç - FD7 (2010)
http://hotfile.com/dl/35044533/27de291/Feridun_Dzaa_-_FD_7.rar.html
****************************************
ENSTRUMANTAL
http://hotfile.com/dl/35013486/9c0492c/Celtic_Woman_-_Songs_From_The_Heart_2010.rar.html
*****************************************
Sevgiyi satın alamayız!
Hayatınızda gerçekten bir şeyi istediniz mi? Elde etmek için bütün kalbinizi ortaya koyduğunuz bir şeyi? Sonunda onu elde ettiğinizde ne oldu? Bir adrenalin yükselmesi mi ortaya çıktı? Bir zafer duygusu mu? Tamam. Sonra ne oldu? Büyük ihtimalle yeni bir amaç doğrultusunda çalışmaya başladınız, belki daha zorlayıcı bir amaç doğrultusunda.
Ne başarırsak başaralım, hiçbir zaman yeterli görünmüyor. Her zaman daha fazlası var. Hayallerinizdeki arabaya mı sahip oldunuz? Şimdi ikinciye ihtiyacınız var. Neden her zaman daha fazlasını bekliyoruz?
Çoğumuz bütün hayatımızı bekleyerek harcarız. Bu öyle bir alışkanlık haline gelmiştir ki beklediğimiz şeyler (terfi, evlilik, çocuklar) sonunda gerçekleştiğinde onların kendi bütünlükleri içinde tadını çıkarmaktan acizizdir—başka bir şeyi (emeklilik, tatil, boşanma) beklemekle meşgulüzdür. Bu aslında ne istediğimizi bilmediğimizdendir. Bir şeyleri istediğimizi düşünürüz ama gerçekte tatmin olmak istiyoruzdur. Gelecekten bir şey istediğimizi düşünürüz ama gerçekte sadece kendi gerçeğimizle yüzleşmekten ve içinde bulunduğumuz anı kucaklamaktan kaçınıyoruzdur. 'Şu an,’ ‘şimdi’ sahip olabileceğimiz tek şeydir. Gerisi tahmin ve hayaldir ama hayatın gerçekten yaşandığı yer burası ve bu andır. Bu anın mükemmeliyetini kucaklamaktan acizsek, hayatın tadına varmaktan acizizdir. Aslında maddi olarak ne kadar başarılı olduğumuz önemli değildir; zenginsek ama 'an'da olmayı beceremiyorsak sadece daha pahalı bir çaresizlik formuna ulaşmışız demektir.
Ruhsal öğretmenlik yolculuğumda milyarderlere, artistlere, işadamlarına ve jet sosyeteden kişilere bir şeyler öğrettim. Bu kişilerin tabii ki maddi özgürlükleri var ama tatmin olmuş değiller. Maddi zenginliğin mutluluk getirmediğini görmek için sadece ünlülere bakmamız yeterli—sayısız depresyon, madde kullanımı ve ayrılıkla sonuçlanan ilişki vakası hepimiz tarafından biliniyor.
Memnuniyetsilikle yüzleşmenin dayanılmazlığı
Maddi zenginliğe gereğinden fazla önem veriliyor.
Ben bunda yanlış bir şey olduğunu söylemiyorum; sadece hiçbir zaman yeterli değildir. Hayatımızı atasözünde adı geçen havucu sonsuza dek kovalayarak bir yarıştaymışız gibi yaşıyoruz.
Her zaman bir yere ulaşmaya çalışıyoruz; fiziksel bir yere değilse de duygusal veya zihinsel bir yere; tüm bunların altında ise ‘burada’ olmak dışında herhangi bir yerde olma isteği var.
Zaten sahip olduklarımızın nesi bu kadar kötü? Gerçekten ‘an’da olduğumuzda fark ederiz…hiçbir şey! Aslında mutluluğa doğru koşmadığımızı, kendimizden kaçtığımızı fark ederiz. İşin püf noktası da buradadır. Bu ‘an’da yüzleşmeye dayanamadığımız şey kendi memnuniyetsizliğimizdir. Israrla kaçındığımız şey içimizdeki boşluktur, tamamlanmamışlık duygusudur. Ama mesele şudur ki nereye giderseniz gidin orada olacaksınız. Her zaman kendinizle olacaksınız. Her bakımdan birçok başarı elde edebilirsiniz ama içinize dönüp kendinizde hissettiğiniz ayrılığa yönelmeye başlayana kadar açlığınız geçmeyecektir.
Hayatta istediğiniz şeyi yaratabilirsiniz. Ve sonra istediğinizi düşündüğünüz şeyi elde ettiğinizde, hala eksik olduğunu düşündüğünüz başka bir şeyi yaratırsınız. Sonunda hiçbir zaman yeterli olmayacağını anlayana dek bunu yapmaya ebediyen devam edebilirsiniz . Anladığınızda asıl macera, yani gerçek kendinizi keşfetmenin sevinci başlar.
Kendinizi sevin
Memnuniyetsizliğin eninde sonunda tek çaresi kendinizi sevmektir ve bu, içsel sevgi-bilincini (çocukken sahip olduğumuz masumiyet, huzur ve sevinç) genişleterek olur. Ortada hiçbir neden olmaksızın içimizde kabaran coşkuyu hissedene kadar kendimizi olduğumuz gibi kucaklayarak, sevmediğimiz şeyleri bırakıp beğendiğimiz yönlerimizi cilalayarak olur. Bu coşku, bu sevgi dışarıya da ayna olacaktır ve bütün ilişkilerimize yansıyacaktır. Hoşnutsuzluk, özlem ve sonsuz arayış yerine içinde olduğumuz ‘an’da sihir ve güzellik algılamaya başlarız.
Kendinizi koşulsuz olarak sevdiğinizde paraya ve maddi değişimlere bağlılığınız tamamen değişir. İşin ilginç yanı, bu olduğunda, her şeyi kendinize tam bir bollukla çekmeye başlarsınız. Ancak artık odağınız orada değildir; odağınız sevgidedir. Belki bazı şeyleri istediğinizi düşündüğünüz kadar istemediğinizi fark edeceksiniz, belki her şeyin daha basit olmasını isteyeceksiniz.
Saraydaki ayrıcalıklı hayatı kendisine yetmeyen Siddhartha (Buda) gibi maddiyatın tatmin edemediği bir özlem vardır. Siddhartha ne arıyordu? Gerçeği. Sevgiyi. Anlamayı. 'Birliği' yaşamayı. Sonunda biz de aynı şeyi arayacağız.
*****************************************
28 Mart 2010
Yılmaz ÖZDİL
Türlü
“Kozmik patates”i biliyorduk, şimdi de “hukuki domates” çıktı başımıza.
“Anayasa maddelerini tek tek oylamak yerine, toptan oylarsak, domatesle patatesi karıştırmış gibi olmayacak mıyız?” diye sordular... Başbakan yardımcısı da tarif verdi, “Yemekte domatesle patates birlikte olmazsa, lezzet olmaz” dedi.
“Cemil Usta” bi nevi.
HSYK’yı ayıklayıp, küp küp doğrayın, hâkimleri savcıları ayrı ayrı haşlayın, bir diş müsteşarı bütün olarak ilave edin, Danıştay serttir, kazıyıp, ortadan ikiye bölün, püre haline gelene kadar rendeleyin, Yargıtay’ın saplarını temizleyip, dilimleyin, sapları atın, Sayıştay’ın çekirdeklerini çıkarıp ezin, Anayasa Mahkemesi’ni yağlayıp, pembeleşene kadar karıştırın, memleketi soyup, ahaliyi ince ince kıyın, iki çorba kaşığı hamaset, üç bardak
çene suyu ekleyin,
üstüne bi tutam davul tozu minare gölgesi serpip kısık ateşte, referanduma sürün...
Haklıdır Cemil Usta...
“Türlü”dür çünkü Anayasa.
İnanmayan, açsın baksın, 16 ayrı maddesinde “türlü” geçer bizim Anayasamızın...
“Türlü” kamu hizmetlerinden...
“Türlü” araştırma hakkı...
“Türlü” yayın...
“Türlü” haber...
“Türlü” tedbir...
“Türlü” ceza...
“Türlü” antlaşmalar...
“Türlü” denetleme...
Millet hayatının “türlü” tecellisinde... Her “türlü” eyleme
yargı yolu açıktır.
“Türlü” kuruluş...
“Türlü” vasıta...
“Türlü” bilimsel araştırma...
“Türlü” kararlar...
“Türlü” tasarruflar...
“Türlü” haklar vardır.
Zaten o nedenle, Başbakanımız her “türlü” öneriye
açığız diyor.
Yanına bi de cacık...
Hadi cümleten anayasafiyet olsun.
******************************************
HAŞMET BABAOĞLU
İstanbul'da bir devlet hastanesinin koridorları...
Atmosfer daha çok hapishaneyi andırıyor. Hastaların yüzündeki ifade ilginç! Sanki yüz kızartıcı bir suçtan haksız yere içeri atılmış gibiler... Birkaç hasta birazdan güçlü bir tanıdık gelecek, yanlışlığı anlatıp onları kurtaracakmış gibi bakıyor etrafına!
***
Koridorda hekimlerle karşılaşıyorum. Kapıları açıp kapatıyor, oradan oraya koşturuyorlar. Yüzlerine bakınca anlıyorum. Evet! Hepsi farkında! Bu hapishanenin asıl "umutsuz mahkûmları" onlar!
***
Hastanenin dışı bir panayır yeri gibi... Müthiş renkli bir kalabalık. Fakat neşe yok, keskin bir keder olduğu da söylenemez. Bekleyiş hâkim. Her davranış, her söz, her bakış beklemeye göre ayarlanmış. İçerden gelecek haber bekleniyor, her şey o habere göre şekilleniyor. Hastalıklar ve hastaneler günümüzün dur durak bilmeyen temposuna kapılmış insanına "sabırla bekleme"yi öğretiyor.
***
Yaklaşık 30 yıl süreli bilimsel bir araştırmada gençlere "çocukken anne babanızdan dayak yediniz mi?" diye sorulmuş. Yüzde 82 oranında "evet!" cevabı gelmiş. Onlarca yıl sonra aynı kişilere aynı soru yöneltildiğinde oran yüzde 33'e düşmüş. Diyorum işte... "Mutlu çocukluk" denen şey yetişkinliğe has bir uydurma! Çok mu kötümserim? Peki! Öyle olsun! Zaten bana da bayağı mutlu bir çocukluğum varmış gibi gelmeye başladı. Tamam da, çocukluğumun o korkunç can sıkıntıları, o hüzünlü öğleden sonralarım, dehşetli kalp kırıklıklarım neyin nesiydi?
***
Genç ve güzel bir kadın... Elbette o da beğenilmekten çok hoşlanıyor. Fakat ne zaman kalabalık bir ortamda bakışlar üzerine odaklansa şaşırıyor. Hemen oradan kaçmak istiyor. Çünkü her seferinde hazırlıksız yakalanıyor. Bakışların bu kadar acımasızca yaralayıcı, bu kadar edepsizce sorgulayıcı olabileceğini unutuyor!
***
Hangi rüzgârları seviyorum? Benzin istasyonlarında, araba vapurlarında, salaş pansiyonların bahçelerinde, balıkçı lokantalarında benimle konuşanları...
***
2008 krizi üzerine çok şey yazılıp çiziliyor. Fakat bana öyle geliyor ki, krizin insana dair yönlerini anlamakta zorlanıyoruz. Lehmann skandalı, anormal paralar kazanan üst yöneticiler, daha fazla para kazanmak için yasaları hiçe sayan dolar milyarderleri, üretimle bağı kopmuş finans sisteminde çalışanlar... Eski tip "açgözlülük teorileri" veya "işte kapitalizm budur" tezleri anlamamız için yetersiz kalıyor. Bütün bunlarda basit bir doyumsuzluktan çok biriktirme şehveti yatıyor sanki! Sayıların şehveti ve kazanç koleksiyonu!.. Biriktirmenin psikolojisi üzerinde daha çok çalışmalıyız.
******************************************
tebessum
ÇOCUK dua eder;
"Allahım lütfen yarın babaannem ölsün..."
Bunu babası işitir ama seslenmez ve ertesi gün babaannesi ölür.
Çocuk yine "yarın dedem ölsün" diye dua eder.
Babası bunu da duyar ve ertesi gün dedesi ölür.
Birkaç gün sonra, babasına kızan çocuk, bu sefer de "babam ölsün" diye dua eder.
Adam bunu da duyar ve korkudan sabaha kadar uyuyamaz.
Ertesi gün de ölümü bekler, fakat ölmez...
Akşam eve geldiğinde hanımını ağlamaklı bulur; "Hanım ne oldu?""Ne olacak bey, bizim kapıcı ölmüş..." :)
************
Temel ile İdris interneti karıştırırken Victoria's Secret sitesine girmişler. Bakmışlar, fıstık gibi kızlar, hepsi birbirinden alımlı, çıldırtıcı iç çamaşırları içinde, yarı çıplak poz veriyorlar. Üstelik altlarında yazan fiyatları da sudan ucuz, 20 dolar, 30 dolar... Olur mu olur?. Temel ile İdris birer tane ısmarlamış, beklemeye başlamışlar. Aradan iki ay geçmiş, Temel hâlâ internetten sipariş ettiği kızı bekliyor.. Yolda İdris'e rastlayınca sızlanmış.. "Yahu paralar boşa mı gitti, nedir, benimki yok meydanda, seninki geldi mi?" İdris "Valla" demiş, "Benimki geçen gün donunu yolladı. Kendisi de bugün yarın gelir, herhalde!..
*************
Dünyaca ünlü İtalyan müzisyen Toscanini'ye bir dost meclisinde kaç lisan bildiğini soruyorlar.
Toscanini "Ana dilimden başka üç lisan daha bilirim!.." diye yanıtlayıp, devam ediyor sözlerine; "Güzel bir kadınla Fransızca, birisini korkutmak istersem Almanca, iş ilişkilerimi halletmek için ise İngilizce konuşurum!?.."
Soruyorlar; "Peki, ya anadiliniz İtalyancayı!?..
Ünlü orkestra şefi gülerek yanıtlıyor:
"Tabii, elbette İtalyanca da konuşurum!.. Ama sabahları tıraş olurken, yüzümü kesince.."
**********************
Cenazede, üzgün olan yakınlarının aksine genç bir adam sürekli hüngür hüngür ağlıyordu. Herkes merak içinde, bu genç adamı izlerken, ölen kadının kocası sordu..
"Sizi merak ettik?.. Çok üzüldünüz galiba.. Sürekli ağlıyorsunuz!.."
Genç adam gözlerini silerken "Evet" dedi."Hem de yakından tanıyordum. Daha doğrusu o kadın benim sevgilimdi!.."
Koca elini oğlanın omzuna atarak teselli etti.. "Aman delikanlı o kadar üzülmeyin, ben yakında yine evleneceğim !?.."
************Trakyalı nine ve dede çizgi film seyrediyorlar.
-A be ne güzel masal bu be ya -Coşku içinde lâflıyor nine- İlk önce çirkin bi' kurbağaydı, sonradan büyüleyici prenses oluverdi be ya.
-Evet be ya, masallarda öyledir - yakınıyor dede- Hayatta büsbütün tersi olur be ya.

Özel Arama
"bUgÜN yİNE çOk güZELsİn HAyAt hER ŞEyE RAğMEn..."
Hayat biriktirilmez; Ya yaşanır, Ya da harcanır..
Hakkımda
Zaman öldürgecini buldum, zaman öldürüyorum:)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder